58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
VAHDET-ÜL VÜCUD ne demek? VAHDET-ÜL VÜCUD kelimesinin anlamı nedir?
(Vahdet-üş şuhud) Her yerde ve herşeyde kalbini yalnız
Allah ile meşgul etme hali ve yaşayışıdır. (Bu mesele hakiki
olarak ancak veraset-i nübüvvet muhakkikleri olan müceddid
ve asfiyaların tarifleriyle anlaşılabilir.)(Aziz
kardeşim;Vahdet-ül vücuda dair bir parça izahat
istiyorsunuz. Bu mes'eleye dair Otuz Birinci Mektubun bir
Lem'asında, Hazret-i Muhyiddin'in bu mes'eledeki fikrine
karşı gayet kuvvetli ve izahlı bir cevab vardır. Şimdilik bu
kadar deriz ki:Bu mes'ele-i vahdet-ül vücudu şimdiki
insanlara telkin etmek, ciddi zarar verir. Nasıl ki teşbihat
ve temsiller, havassın elinden avamın eline ve ilmin elinden
cehlin eline girse, hakikat telâkki edilir. (Hâşiye) Öyle
de: Vahdet-ül vücud mes'elesi gibi hakaik-ı ulviye, ehl-i
gaflet ve esbab içine dalan avamlara girse, tabiat telâkki
edilir ve üç mühim zarar verir:Birincisi: Vahdet-ül vücudun
meşrebi, Cenab-ı Hak hesabına kâinatı âdeta inkâr etmek
iken; avama girdikçe, gafil avamlara, hususan maddiyyun
fikirleriyle âlude olan fikirlere girdikçe, kâinat ve
maddiyat hesabına uluhiyeti inkâr yoluna gider.İkincisi:
Vahdet-ül vücud meşrebi, mâsivâ-yı İlâhînin rububiyetini o
derece şiddetle reddeder ki, mâsivâyı inkâr ve ikiliği
ref'ediyor. Değil nüfus-u emmarenin, belki herbir şeyin
müstakil vücudunu görmemek iken, bu zamanda fikr-i tabiatın
istilâsiyle ve gurur ve enaniyetin nefs-i emmareyi
şişirmesiyle ve âhireti ve Hâlik'ı bir derece unutmak
cihetiyle; bazı nüfus-u emmare küçük birer firavun, âdeta
nefsini mabud ittihaz etmek istidadında bulunan insanlara
vahdet-ül vücudu telkin etmek, nefs-i emmareyi
el-iyazübillâh öyle şımartır ki, ele avuca sığmaz.Üçüncüsü:
Tegayyür, tebeddül, tecezzi, tahayyüzden mukaddes, münezzeh,
müberra, muallâ olan Zât-ı Zülcelâl'in vücub-u vücuduna ve
tekaddüs ve tenezzühüne muvafık düşmeyen tasavvurata
sebebiyet verir ve telkinat-ı bâtılaya medar olur. Evet
vahdet-ül vücuddan bahseden; fikren serâdan Süreyya'ya
çıkarak, kâinatı arkasında bırakıp nazarını Arş-ı Alâ'ya
diken, istigrakî bir surette kâinatı ma'dum sayıp herşeyi
doğrudan doğruya kuvvet-i iman ile Vâhid-i Ehad'den
görebilir. Yoksa kâinatın arkasında durup kâinata bakan ve
önünde esbabı gören ve ferşten nazar eden, elbette esbab
içinde boğulup, tabiat bataklığına düşmek ihtimali var.
Fikren Arş'a çıkan, Celâleddin-i Rumî gibi, diyebilir:
"Kulağını aç! Herkesten işittiğin sözleri, fıtrî fonoğraflar
gibi Cenab-ı Hak'tan işitebilirsin." Yoksa, Celâleddin gibi
bu derece yükseğe çıkamayan ve ferşten Arş'a kadar mevcudatı
âyine şeklinde görmeyen adama, "Kulak ver, herkesten
Kelâmullah'ı işitirsin." desen, mânen Arş'tan ferşe sukut
eder gibi, hilaf-ı hakikat tasavvurat-ı bâtılaya giriftar
olur! L.)(Haşiye): Nasıl ki iki melâike, teşbihin sırr-ı
münasebetiyle Sevr ve Hut tesmiye edilen, avamca koca bir
öküz ve koca bir balık telâkki edilmiştir.
"VAHDET-ÜL VÜCUD" kelimesine ilk yorumu yazan sen ol.