58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
TÜRK ne demek? TÜRK kelimesinin anlamı nedir?
Türkler, Asya'nın en büyük ve en meşhur milleti olup,
Turan milletlerindendir. Türkler en evvel Sibirya ile Çin
arasında olan Altın Dağı taraflarında yaşamışlar ve oradan
defalarca güney ve batıya doğru yayılarak Çin'de ve
Türkistan memleketlerinde fetihler yapmışlardır.Türkler
eskiden beri iki şubeye ayrılmış olup; Türkistan'ın doğu
tarafında bulunanlar; Uygur; batı tarafındakiler de: Türk ve
Türkmen isimleriyle bilinirlerdi.Peygamberimizin (A.S.M.)
hicretinden 350 sene sonra Tağ Han neslinden olduğu rivayet
edilen Türkmen Hükümdarlarından Salur Han, İslâm dinini
kabul ederek Kara Han ismini almış ve kavminin de ekserisine
İslâm dinini kabul ettirmişti. O sıralarda Türk ve Türkmen
kavimleri İslâm hilâfet merkezi olan Bağdat'a gidip gelmeğe
başlamışlardı. Fıtrî cesaret ve kahramanlıkları hasebiyle
Abbasi Halifeleri, bunları askerlik hizmetlerine almışlardı.
Bu sebeple Türkler, Azerbeycan ve Erzurum taraflarına
dolmuşlardı. Türkler, zamanla kumandanlık ve ümeralığa
geçmişler, hükümet işlerini de ellerini almışlardı. Bu
cihetle bütün İslâm memleketlerinde Türkler büyük bir nüfuz
ve iktidara sahip olmuşlardı.Türkler, müslümanlığı kabul
ettikten sonra lisanlarını Arap hattıyla yazmağa
başlamışlardı. Şark Türkçesinde, yani Uygur lisanında hayli
edebiyat vücuda gelmiş, bir takım şair ve edipler
yetişmişti. İran'da kurulan Türk Devletleri Farisîyi resmî
ve edebî lisan olarak kabul ettikleri halde; Anadolu'da
kurulan Selçuklular devrinde resmî lisan Türkçe kabul
edilmişti. Daha sonraları Osmanlı Devletinin kuruluşundan
sonra bu lisan günden güne kesb-i Türkî etmeğe başlamış,
hatta Sultan Mehmed Han, Sultan Selim ve Süleyman
devirlerinde mükemmel bir Osmanlı Edebiyatı meydana gelmiş
ve birçok edip ve şairler yetişmişti.(Cây-ı dikkat bir hal:
Türk milleti anâsır-ı İslâmiye içinde en kesretli olduğu
halde, dünyanın her tarafında olan Türkler ise Müslümandır.
Sâir unsurlar gibi müslim ve gayr-ı müslim olarak iki kısma
inkısam etmemiştir. Nerede Türk tâifesi varsa, Müslümandır.
Müslümanlıktan çıkan veya Müslüman olmıyan Türkler,
Türklükten dahi çıkmışlardır (Macarlar gibi.) Halbuki küçük
unsurlarda dahi, hem müslim ve hem de gayr-ı müslim var.Ey
Türk Kardeş! Bilhassa sen dikkat et! Senin milliyetin
İslâmiyetle imtizaç etmiş, ondan kabil-i tefrik değil.
Tefrik etsen, mahvsın! Bütün senin mâzideki mefâhirin
İslâmiyet defterine geçmiş. Bu mefâhir; zemin yüzünde hiçbir
kuvvetle silinmediği hâlde, sen şeytanların vesveseleriyle,
desiseleriyle o mefâhiri kalbinden silme!... R.N.)(İşte ey
Ehl-i Kur'ân olan şu vatanın evlâdları; Altıyüz sene değil,
belki, Abbasiler zamanından beri bin senedir, Kur'ân-ı
Hakîm'in bayraktarı olarak, bütün cihana karşı meydan
okuyup, Kur'ânı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi, Kur'âna ve
İslâmiyet'e kal'a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz,
müdhiş tehacümâtı def'ettiniz. Tâ $âyetine güzel bir mâsadak
oldunuz. Şimdi Avrupa'nın ve frenk-meşreb münâfıkların
desiselerine uyup, şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak
olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız!..M.)(...Evvelâ
Araplar, kavimden kavime bu hizmeti yapmışlar, daha sonra
Emeviye'nin son zamanlarında olduğu gibi bu hizmeti,
Arap'tan Acem'e doğru geçmiş; hadis-i şerifin de delâlet
ettiği üzere Fars milleti manen ve maddeten İslâmiyete pek
büyük hizmetler yapmış, sonra bunlar da aynı hale gelmiş; bu
defa da Allah Türkleri göndermiş. Arapların, Farslıların,
kıymetini bilemeyip zâyi' ettikleri İslâm devletini ele
alarak İstanbul'a ve oradan dünyanın her tarafına yaymışlar.
Demek ki onlar da bu nimetin kıymetini bilmez, küfr ü
küfrâna giderlerse mevkilerini, Allah'ın göndereceği diğer
bir kavme terketmeğe mecbur olacaklardır. Ve kim bilir vâsi
ve alim olan Allah Teâla, kıyamete kadar daha ne kavimler
gönderecektir. Binaenaleyh, ey mü'minler! Dininizin
kıymetini biliniz, hiç bir kavme inhisar kabul etmeyen bu
vâsi' feyz-i hakkı, bu fazl-ı İlâhîyi, bu yüksek hürriyeti
bırakıp da başkalarının muvalâtı arkasına düşmeyiniz. E.T.)