58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
BİD'AT ne demek? BİD'AT kelimesinin anlamı nedir?
(Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler.
Fık: Dinin
aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan
adetler. Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum)
hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında,
ibadet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine
uygun olmayan şekiller, tarzlar, kurallar, âdet ve
alışkanlıklardır ki, insanı sapıklığa götürür. Din âlimleri
tarafından din namına beğenilen ve dinle ilgili yeni icad ve
hükümlere bid'a-yı hasene; beğenilmeyip tasvib görmeyenlere
de bid'a-yı seyyie denilmektedir. (Bak: Sünnet,
Fitne)(Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: $
Yâni $ sırrı ile: Kavaid-i Şeriat-ı Garra ve desatir-i
Sünnet-i Seniyye, tamam ve kemalini bulduktan sonra yeni
icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ,
nâkıs görmek hissini veren bid'aları icad etmek, dalâlettir,
ateştir.Sünnet-i Seniyyenin merâtibi var. Bir kısmı
vâcibdir, terkedilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâ'da
tafsilâtiyle beyan edilmiş, onlar muhkemattır. Hiçbir
cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da nevâfil nev'indendir.
Nevâfil kısmı da, iki kısımdır. Bir kısmı, ibadete tâbi
Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi Şeriat
kitablarında beyan edilmiş. Onların tağyiri bid'attır. Diğer
kısmı, "Âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye
kitablarında zikredilmiş. Onlara muhalefete, bid'a denilmez.
Fakat, âdâb-ı Nebeviyeye bir nevi muhalefettir ve onların
nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir. Bu kısım
ise (örf ve âdat) muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle mâlum olan harekâtına
ittiba etmektir. Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek
ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan
eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var.
Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir. Fakat o âdâba ittiba
eden, âdâtını ibadete çevirir. O âdâbdan mühim bir feyz
alır. En küçük bir âdâbın mürâatı, Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur
veriyor. Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet
alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden sünnetlerdir.
Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev'inden cemiyete ait bir
ubudiyettir. Birisinin yapmasiyle o cemiyet umûmen istifade
ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu
nevi şeâire riya giremez ve ilân edilir. Nâfile nev'inden de
olsa, şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir. L.)(Sünnet-i
Seniyyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek,
ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa
da, binniyyet, bilkasd tarafdarane ve iltizamkârane talib
olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vâcib kısımlara zaten
ittibaa mecburiyet var. Ve ubûdiyyetteki müstehab olan
Sünnet-i Seniyyenin terkinde günah olmasa dahi, büyük
sevabın zâyiatı var. Tağyirinde ise, büyük hata vardır. Adat
ve muamelâttaki Sünnet-i seniyye ise, ittiba ettikçe, o
âdât, ibadet olur. Etmese itab yok. Fakat, HABİBULLAH'ın
âdâb-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır. Ahkâm-ı
ubudiyette yeni icadlar, bid'attır. Bid'atlar ise, $ sırrına
münafi olduğu için merduddur. Fakat, tarikatta evrad ve
ezkâr ve meşrebler nev'inden olsa ve asılları Kitab ve
Sünnet'ten ahzedilmek şartiyle ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı
surette olmakla beraber, mukarrer olan usul ve esâsat-ı
Sünnet-i Seniyeye muhalefet ve tağyir etmemek şartiyle,
bid'a değillerdir. Lâkin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir
kısmını bid'aya dahil edip, fakat "bid'a-i hasene" namını
vermiş. İmam-ı Rabbâni Müceddid-i Elf-i Sâni (R.A.) diyor
ki: "Ben seyr-i sülûk-u ruhanide görüyordum ki: Resul-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan mervi olan kelimat,
nurludur. Sünnet-i Seniyye şuaı ile parlıyor. Ondan mervi
olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve hâlleri gördüğüm
vakit, üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı, evvelkinin
en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki: Sünnet-i
Seniyyenin şuaı, bir iksirdir. Hem o Sünnet, nur isteyenlere
kâfidir, hariçte nur aramağa ihtiyaç yoktur." L.)