58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
BEDİÜZZAMAN ne demek? BEDİÜZZAMAN kelimesinin anlamı nedir?
Zamanın bedi'i olan. Zamanında kendisi gibi görülmedik
olan. Kimseye benzemiyen ve zamanın garib ve acibi bulunan.
(Bak: Said Nursî)Bediüzzaman hakkında Said Nursî kelimesinde
bir derece izahat verildiği için burada sadece kronolojik
hayat safhalarına ait bir liste ile sonunda ibretamiz bir
vakayı koymakla iktifa edildi.Bilinmeyen taraflariyle
Bediüzzaman Said Nursî isimli eserin kronolojik fihristinden
seçmeler:1894 - 1895- Müsbet ilimleri tetkik ve kısa zamanda
her birisine vâkıf olması.- "Bediüzzaman" lâkabının
verilmesi.- 80-90 cild kitabı üç ayda bir defa ezberden
tekrarlaması.1907- İstanbul'a üniversite açtırmak niyetiyle
gelmesi. - Şekerci Hanı'nın kapısına " Her suale cevap
verilir" levhasını asıp âlimleri sual sormaya dâveti.-
Sultan Abdülhamid'e Şarkta üniversite açılması için
müracaatı.1909 - 31 Mart'ta Bediüzzaman'ın yatıştırıcılığı.-
İsyan etmiş olan sekiz taburu itaate getirmesi -
Bediüzzaman'ın Divan-ı Harb'e verilişi.- Divan-ı Harb'de
beraet edişi ve serbest bırakılması.1911 - 1914- şam'a
gelişi ve Câmi-i Emeviye'de muhteşem bir hutbe irad etmesi.-
Sultan Reşad'la beraber Rumeli seyahatine çıkması. - Van'a
gitmesi ve Şark Üniversitesinin temelini attırması.1915 -
1916- Milis Kumandanı Bediüzzaman, Pasinler cephesinde
Ruslarla çarpışıyor.- Bediüzzaman'ın Ruslara esir
düşmesi.1918-Bir bahar günü Bediüzzaman'ın Kosturma'dan
firar edişi.-17 Haziran 1918 : Bediüzzaman'ın Varşova,
Viyana ve Sofya tarikıyla İstanbul'a avdeti.- Enver Paşa'nın
vazife teklifini kabul etmeyen Bediüzzaman'a Harbiye
Nezareti ikramiye ve harb madalyası veriyor.-13 Ağustos 1918
: Ordu-yu Hümayun'un tavsiyesiyle Dâr-ül Hikmet'e âzâ
oluşu.1920- İngiliz işgaline karşı "Hutuvât-ı Sitte" yi
neşrederek mücadele etmesi.1922- Bediüzzaman güz mevsiminde
İstanbul'dan Ankara'ya geliyor.-9 Kasım 1922: Bediüzzaman'a
Meclis'te hoşâmedî yapılması.1923 -19 Ocak 1923 :
Bediüzzaman Meclis'te mebuslara hitaben bir beyanname
neşrediyor.-17 Nisan 1923 : Ankara'da umduğunu bulamayan
Bediüzzaman'ın Van'a gitmek üzere yola çıkması.1925 -
1927-Bediüzzaman'ın Van'dan nefyi. - Isparta'da bir müddet
kalan Bediüzzaman önce Eğridir oradan da Barla'ya
getiriliyor.- Risale-i Nur'lar te'lif edilmeye
başlanıyor.1934 -Yaz ortalarında Barla'dan alınan
Bediüzzaman'ın Isparta'ya getirilişi.- 27 Nisan 1935 :
Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ve Jandarma Umum Kumandanı askerî
bir kıt'a ile Isparta'ya geliyor ve Bediüzzaman tevkif
olunuyor.- Tevkif edilen Bediüzzaman ve talebeleri, muhakeme
edilmek üzere Eskişehir'e götürülüyor.1936 -27 Mart 1936 :
Tahliye edilen Bediüzzaman, Kastamonu'da ikamete mecbur
ediliyor.1943-20 Eylül 1943 : Bediüzzaman'ın tevkif edilerek
Çankırı yoluyla Ankara'ya getirilmesi. 1944 - Denizli
mahkemesinin başlaması.- 15 Haziran 1944 : Denizli Ağır Ceza
Mahkemesi Bediüzzaman'ın beraetini ilân ediyor.- Ağustos
1944 sonlarında Ankara'dan gelen emirle Bediüzzaman
Emirdağ'da ikamete mecbur ediliyor.1948-23 Ocak 1948 :
Emirdağ'da kış ortasında Bediüzzaman ve talebelerinin tevkif
edilişi ve Afyon mahkemesine sevki.- 6 Aralık 1948 : Afyon
Mahkemesinin mevhum ve mesnedsiz iddialarla Bediüzzaman ve
talebelerine mahkûmiyet kararı verişi ve temyiz.1952- Ocak
1952 de İstanbul'da mahkeme için gelen Bediüzzaman
Sirkeci'de Akşehir Palas Oteline yerleşti.- 5 Mart 1952
Salı: Bediüzzaman'ın Gençlik Rehberi dâvasından
beraeti.1958- Nur Risalelerinin ve bu arada Tarihçe-i
Hayat'ın matbaalarda neşredilmesi.- 23 Mart 1960 Çarşamba :
Bediüzzaman Ramazan'ın 25. günü gece saat 03.00 civarı
Urfa'da bu fani âleme veda etti.(Bediüzzaman'ın akıllara
hayret veren bir seciyesi)(Ehl-i Sünnet Mecmuasının 15
Teşrin-i evvel 1948 tarihli nüshasında neşredilmiştir. Ehl-i
Sünnet Gazetesi sahibi avukat bir zâtın makalesidir.)Ben,
Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir
olurken, Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü. O Sibirya'ya
gönderilmiş, en büyük esirler kampında idi. Ben Bakü'nün
Nangün Adasında idim. Günün birinde esirleri teftişe gelen
ve kampı gezerken Bediüzzaman'ın önünden geçen Nikola
Nikolaviç'e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden
kımıldanmıyor. Baş kumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor.
Tekrar bir bahâne ile önünden geçiyor. Yine kımıldanmıyor.
Üçüncü def'asında önünde duruyor, tercüman vasıtasıyla
aralarında şöyle bir muhâvere geçiyor:- "Beni tanımadılar
mı?- "Evet tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çar'ın dayısıdır,
Kafkas Cephesi başkumandanıdır."- "O halde ne için hakaret
ettiler?"- "Hayır, afvetsinler ben kendilerine hakaret etmiş
değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım."-
"Mukaddesat ne emrediyormuş?"- "Ben müslüman âlimiyim.
Kalbimde iman vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı
olmayan şahıstan efdaldir. Ben ona kıyam etseydim,
mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben
kıyam etmedim."- "Şu halde, bana imansız demekle benim
şahsımı, hem ordumu, hem de milletimi ve çarı tahkir etmiş
oluyor. Derhal divan-ı harb kurulunda isticvab edilsin."Bu
emir üzerine divan-ı harb kuruluyor, karargâhtaki Türk,
Alman ve Avusturya zabitleri, ayrı ayrı Bediüzzaman'a rica
ederek başkumandana tarziye vermesi için ısrar ediyorlar.
Verdiği cevab bu oluyor:- "Ben âhiret diyarına göçmek ve
huzur-u Resülullah'a varmak istiyorum. Bana bir pasaport
lâzımdır. Ben imanıma muhalif hareket edemem."Buna karşı
kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor. İsticvab
bitiyor. Rus çarını ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam
kararını veriyorlar. Kararı infaz için gelen bir manga
askerin başındaki subaya kemâl-i şetaretle: "Müsaade ediniz,
onbeş dakika vazifemi ifa edeyim." diye abdest alıp iki
rek'at namaz kılarken, Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine
hitaben:- " Beni affediniz! Sizin beni tahkir için bu
hareketi yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanuni
muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu
hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz. Hükmünüz iptal
edilmiş, dini salâhatinizden (sâlihliğinizden) dolayı
şâyân-ı takdirsiniz; sizi rahatsız ettim; tekrar tekrar rica
ediyorum beni afvediniz."Bütün müslümanlar için şâyân-ı
misâl olan bu salâbet-i diniye ve yüksek seciyeyi,
arkadaşlarından bir yüzbaşı, müşahedesine müsteniden
anlatıyordu. Bunu duydukça, ihtiyarsız olarak gözlerim yaşla
doldu. Abdurrahim) (ş.)