58.000'den fazla kelime ile en kapsamlı Osmanlıca Türkçe sözlük
Aradığınız Osmanlıca kelimelerin Türkçe anlamlarını sözlüğümüzde bulabilirsiniz
AŞK-I MECAZÎ ne demek? AŞK-I MECAZÎ kelimesinin anlamı nedir?
Fâni şeylere olan aşk. Nefis ve şehvet arzusuna dayanan
aşk.
Tas: Kâmil bir zâtın Cenab-ı Hakk'a dâir şiddetli
muhabbetinden evvel fani, dünyevî şeylere dair olan
aşkı.(Mahbublara olan aşk-ı mecazî aşk-ı hakikiye inkılâb
ettiği gibi, acaba ekser nasda bulunan dünyaya karşı olan
aşk-ı mecazî dahi bir aşk-ı hakikiye inkılâb edebilir
mi?Elcevab: Evet, dünyanın fâni yüzüne karşı olan aşk-ı
mecazî, eğer o âşık, o yüzün üstündeki zeval ve fena
çirkinliğini görüp ondan yüzünü çevirse, bâki bir mahbub
arasa, dünyanın pek güzel ve âyine-i esmâ-i İlâhiye ve
mezraa-i âhiret olan iki diğer yüzüne bakmağa muvaffak
olursa, o gayr-i meşru mecazî aşk, o vakit aşk-ı hakikiye
inkılâba yüz tutar. Fakat bir şart ile ki, kendinin zâil ve
hayatiyle bağlı kararsız dünyasını, haricî dünyaya iltibas
etmemektir. Eğer ehl-i dalâlet ve gaflet gibi kendini
unutup, âfaka dalıp, umumi dünyayı hususi dünyası zannedip
ona âşık olsa, tabiat bataklığına düşer boğulur. Meğer ki
hârika olarak bir dest-i inayet onu kurtarsın. Şu hakikatı
tenvir için şu temsile bak. Meselâ:Şu güzel zinetli odanın
dört duvarında, dördümüze ait dört endam âyinesi bulunsa, o
vakit beş oda olur. Biri hakiki ve umumi, dördü misâli ve
hususi... Herbirimiz kendi âyinemiz vasıtasiyle, hususi
odamızın şeklini, hey'etini, rengini değiştirebiliriz.
Kırmızı boya vursak, kırmızı; yeşil boyasak, yeşil gösterir.
Ve hâkezâ... âyinede tasarrufla çok vaziyetler verebiliriz;
çirkinleştirir, güzelleştirir, çok şekillere koyabiliriz.
Fakat hârici ve umumi odayı ise kolaylıkla tasarruf ve
tağyir edemeyiz. Hususi oda ile umumi oda hakikatta
birbirinin aynı iken, ahkâmda ayrıdırlar. Sen bir parmak ile
odanı harab edebilirsin, ötekinin bir taşını bile
kımıldatamazsın.İşte dünya süslü bir menzildir. Herbirimizin
hayatı, bir endam âyinesidir. Şu dünyadan her birimize birer
dünya var, birer âlemimiz var. Fakat direği, merkezi,
kapısı, hayatımızdır. Belki o hususi dünyamız ve âlemimiz,
bir sahifedir. Hayatımız bir kalem... onunla sahife-i
a'mâlimize geçecek çok şeyler yazılıyor. Eğer dünyamızı
sevdikse, sonra gördük ki: Dünyamız hayatımız üstünde bina
edildiği için, hayatımız gibi zâil, fâni, kararsızdır,
hissedip bildik. Ona ait muhabbetimiz, o hususi dünyamız
âyine olduğu ve temsil ettiği güzel nukuş-u esma-i İlâhiyeye
döner; ondan, cilve-i esmâya intikal eder. Hem o hususi
dünyamız, âhiret ve Cennet'in muvakkat bir fidanlığı
olduğunu derkedip, ona karşı şedit hırs ve taleb ve muhabbet
gibi hissiyatımızı onun neticesi ve semeresi ve sünbülü olan
uhrevî fevâidine çevirsek, o vakit o mecazî aşk, hakikî aşka
inkılâb eder. Yoksa $ sırrına mazhar olup, nefsini unutup,
hayatın zevâlini düşünmeyerek, hususi, kararsız dünyasını,
aynı umumi dünya gibi sabit bilip kendini lâyemut farzederek
dünyaya saplansa, şedit hissiyat ile ona sarılsa, onda
boğulur gider. O muhabbet onun için hadsiz bela ve azaptır.
Çünki, o muhabbetten yetimâne bir şefkat, meyusâne bir
rikkat tevellüd eder. Bütün zihayatlara acır; hatta güzel ve
zevâle mâruz bütün mahlukata bir rikkat ve bir firkat
hisseder; elinden bir şey gelmez, ye's-i mutlak içinde elem
çeker. Fakat gafletten kurtulan evvelki adam, o şedit
şefkatin elemine karşı ulvi bir tiryak bulur ki: Acıdığı
bütün zihayatların mevt ve zevâlinde bir Zât-ı Bâki'nin bâki
esmâsının dâimi cilvelerini temsil eden âyine-i ervahları
bâki görür; şefkatı, bir sürura inkılâb eder. Hem zeval ve
fenâya mâruz bütün güzel mahlukatın arkasında bir cemâl-i
münezzeh ve hüsn-ü mukaddes ihsas eden bir nakş ve tahsin ve
san'at ve tezyin ve ihsan ve tenvir-i dâimîyi görür. O zeval
ve fenâyı, tezyid-i hüsn ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i
san'at için bir tazelendirmek şeklinde görüp, lezzetini ve
şevkini ve hayretini ziyadeleştirir. M.)
"AŞK-I MECAZÎ" kelimesine ilk yorumu yazan sen ol.